Kayıtlar

Mart, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

eski bir dosta

ah sevgili dostum, buna belki zayıflık, sevgi israfı diyenler olacak, ama ben geçmişimde bıraktıklarımı, kırıldıklarımı, beni yerlebir edenleri hala sevmeye devam edebilirim. ediyorum da... seni sevmeye, hala en güzel gençlik anılarımın sahibi olduğuna inanmaya devam etmem gibi.... ben mesela biliyorum senden daha fazla güldüğüm biriyle karşılaşmayacağımı, ama bazen sevdiğin, zaafın olan birinin yanında değil doğrunun yanında olmalısın. ben birini seviyorsam başkalarının dediklerini umursamam, bana muamelesine de bakmam... bazen kendime olan muameleyi değerlendirememe hastalığım var belki de o yüzden... senin başkalarına muamelen, başkalarına olan tavrın beni sana karşı tüketti sen mi beni yoksa ben mi seni zehirliyordum bilinmez ama ikimizin dostluğu bir doğru oluşturmuyordu... ikimizin dostluğu evrene iyilik katmıyordu ben biliyorum senin bu haykırmaların sadece beni sevmenden, benim de susuşlarım sadece seni sevmemden... ben seni hala çok iyi tanıyorum, bu yüzden ben
anlayışın anatomisi bir köşede birikenler sevilecekler onlar. yazdım bir ömre sizi sevicem inşallah müsait bir zamanda. anlayışın anatomisini çizmişler bir de kim kime dum duma sen bana ben sana. iyinin ötesindeki yalan  sahicilik. gözler sayılarda vee goool. üç şeker, beş apartman, iki araba ellidört kilo kızlar, iki üniversiteli beyler sen anlarsan ben severim sen seversen ben anlarım. bir sevmeler adası adaya yanlışlıkla düşüp en sevdiği üç şeyi yanına almayı unutanlardan olmak. koca koca ağaçların haşmetine sığınan aşık insanlar. aşk yok diyemessin, yasak. ben sana mecburumun illeti varlığı için varlığa sığınanlar, zorunda kalanlar ismini edinemeyenler veya unutanlar. sevmeler adasında her şey yalan. kabulleniş ayinleri var uzun kansız ölümler gövdeye aşık ve yeminlerle unutulan insanlar. uzun bir koşuş sen ismine de ki mesela kaçış. evet sen. hadi koşalım birbirimize bakmadan gözün bile kaymadan ellerime
AĞIT YUREKLİ DOST Duyamayanlarin kalabaliginda bir gün, Bir ağıt asili kalmis gokyuzunde. Agitlarin yollarini kaybedisi son bulmus o gece. Soğuğun bagrindan sicaga yolu düşmüş Atlilar şaha kalkmis mesken bulmaya, sıcağa. İncire yemin olmus mu ey dost? Sen miydin ağıtları heybesinde toplayan o hüzün. İste o gun yer bulmuş baykuslar ve atlilar soguk iklimi sahiplenen bir sicak meskende. Ama once kuşlar nefes tutmuş. Kisa soluklu lakin uzun yollu Tiz ama sicak ağıt yurekli dost. Kenara ilisen ciceklerin selamindan haberdar. Duyamayanlarin dunyasinin, duyanlarinin gökyüzüsü Ellerin nasil alir ey dost? Bu ağıt agir Bu agit hazin Bu agit hüzün. Bir virane Bir magara. Magaranin duvarlari gözyaşı. Unutulanlarin can buluşu Dedim ya virane ciceklerinin selamindan haberdar Kirilan narın en guzel sahibi. Gökten dusen incire hamd eden Elmayi heybesinde saklayan. Bir can duyabilir mi boylesine uzun yillu bir ağıtı Hem de hep, sürekli, durmaksizin. Bir ağıtı kim sah
Yuzumu yasladigim ey yattigim yer, Gece teslim midir diye bagirdiginda mikailin askerleri, Ben sana bedenimi emanet ettim, Bekler misin Bi ucup gelsem Halletmem gereken mevzular vardi, Mevzularimi gecelere gömmüşler Sonrasinda gunduzu vermisler iste. Ey yattigim yer Yoksun de mi?   Yalanini saklamak icin hep degistin. Yattigi yerle muhabbet kuranlar varmis.   Uyuduğum yer bana düşmanmış. kara kara yastıklar siper alırlarmış. ben uyumayı uyanmak, uyanmayı uyumak bildiğimden biri. ömürlük bir klişeyi ağzımıza neden tuttururlar gece? farkına varmayalım diye mi? benim mevzularım gecelerde hadi dağılın. Geceleri sıra bende.  -martı-
Başı gözü kapalı kervan Üstü de başı da umutsuzluk Biraz sonra -suzluk ve evet dünü bulaştırmış eline yüzüne bugünü terk edince bir de. umutsuzluk -suzluk. Ne siyah bir geleceksin. atlılar gibi kelime kelime zuhur mu edeceksin? ne tuttun? suyu mu? Toprağı değil. Sen onun gözlerinden dökülen O ise senin gözlerin. O duasına tutuşturur seni Sen kelimlerini ona fırlat. umutsuzluk -suzluk. -martı-
ve kadın ağladı verebileceğin bir tutam senden ötesindeydi. tutabilseydin ki eğer ellerini ah ne güzel kondururdu kulağına avuç içlerini. Sahi! hiç baktın mı? kuşlar kondurduğu dantelli ellerinden damlayan sulara gözlerin hiç mi kaçıvermedi teninden ruhuna. korusaydın eğer ellerini kuşlar kondururdu gözlerine. veremediğin bir tutam senden ötesindeydi. neyi uzattın açmayı unutan çiçekler gibiydi öksüz, yetim güzelliğini dahi görememiş. Hani! apar topar yırttığın şu perde ne yani güneşi verdiğini mi sandın? dudaklarını da mandalla tutuşturmuşsun gökyüzüne. o eller gökyüzünde ne güzel. öpseydin eğer, öpebilseydin eğer kuşlar yuva yapardı dudaklarına. -martı-
HAŞMETLİ DEVİM Zaman, bi’ gün bakakalmış ve kalakalmış bir yerlerde Ve tek bir günü yakalayıvermiş sinek gibi Gün’ün elleri bağlanmış sıkıca İşte o gün haşmetli dev yenik düşmüş bir duyguya Bu duygu buram buram zuhur ederken haşmetli deve Gün fırsat bulmuş zamandan kaçmaya… Günsüz bir günde Zamanın kalakaldığı bir gün hani Dünya ‘an’da kocaman bir hata yapınca Dengeler de şaşınca Yanlış adama yanlış şeyler zuhur etmiş. Akrep ufaktan uzamış yani mesela “Merhamet” diye fısıldamış çölde yanlışlıkla açılan bu kapı “Hem bugün akrep senin lehine, Merhametin altını çiz ve unutma Günün ödülü de bu sana” Ve… Olmayan adamın olan duygusu ağır gelmiş ona. Sessizliğe gömülü bir dünya tasavvur et haşmetli devim… Ve şimdi unut Sen ben demeden unutanlardansın zaten. Bir ömür başlayadurmuş tek bir ‘an’da Gözlerin te en uzağında daldığı yerde… Rengarenk… Haşmetli devin gözleri kör ki. O sevemez. Sevse anlatamaz. Anlatabilse söylemek iste