Kayıtlar

Şubat, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

eski bir dosta

ah sevgili dostum, buna belki zayıflık, sevgi israfı diyenler olacak, ama ben geçmişimde bıraktıklarımı, kırıldıklarımı, beni yerlebir edenleri hala sevmeye devam edebilirim. ediyorum da... seni sevmeye, hala en güzel gençlik anılarımın sahibi olduğuna inanmaya devam etmem gibi.... ben mesela biliyorum senden daha fazla güldüğüm biriyle karşılaşmayacağımı, ama bazen sevdiğin, zaafın olan birinin yanında değil doğrunun yanında olmalısın. ben birini seviyorsam başkalarının dediklerini umursamam, bana muamelesine de bakmam... bazen kendime olan muameleyi değerlendirememe hastalığım var belki de o yüzden... senin başkalarına muamelen, başkalarına olan tavrın beni sana karşı tüketti sen mi beni yoksa ben mi seni zehirliyordum bilinmez ama ikimizin dostluğu bir doğru oluşturmuyordu... ikimizin dostluğu evrene iyilik katmıyordu ben biliyorum senin bu haykırmaların sadece beni sevmenden, benim de susuşlarım sadece seni sevmemden... ben seni hala çok iyi tanıyorum, bu yüzden ben

pastel tonları

Resim
Sut receli aldim bugun. Badem ezmesi. Biraz da polen. Findiz ezmemle karamel recelemin hemen yanina ilistirdim. Hindistan cevizi yagim biraz katilasmis. Bir omur izleyebilirim sizi. Kanimda dolasan kanda eser miktarda sut recelenin yumusakligi gezse ne ala.

dondurmalı helva

Resim
Yani en fazla yagmurlu bir pazar sabahi karakoyde dolanip dindurmali helva yiyecek kadar benim olursun sandim be Istanbul. Rihtim kisminin kalabaliginda duvarlari cizili sokaklarindan asla kopmayacagimdan emin olarak gecerim sandim.
Topladığım Hikayeler 1 Kıpkırmızı dudakları vardı. Bembeyaz bir elbisesi. gözlerinde de hafif bir baygınlık. ufak bir şükürler olsun. bir tutam da güzellik kibri. evet papatya değildi bu hanım kızımız. beyaz elbisesini güzelliğinin verdiği büyük bir şansla kavuştuğu başka güzel bir oğlan için giymişti. evleniyordu. bir savaş bölgesinde nasıl evlenebilirse öyle evleniyordu. gelinliği yoktu bu yüzden.  -Dudakları çok güzel değil mi? dedim yanımdaki arkadaşıma. Kız irkildi. Sonra yine yeni geline gözü takılarak cevap verdi. -Kızın kendisi de çok güzel zaten. ortadoğu kızları güzeldir. çoğu birbirine benzer. ancak ufak açılarla hangi ülkeden oldukları anlaşılır. yalnız filistin kızları öyle değildi. ne fas kızları gibi tenleri çikolataydı ne de iran kızları gibi gözleri kocamandı. filistinde taşlar beyazdı. güneş yakıyordu ama sıcak sıcak değil. acı acı.  kızların teni de öyleydi. soğuk, acı bir güneşin çikolatalaştırmadığı bilakis soğuklaştırdığı tenleri vardı. göz bebekl

kediler sütler cumalar

Bir Cuma diğerini kovalıyor artık. Bir sonraki Cumayı çok dert edinmiyorum. Cumalarım manidar. Öyle bir nine adeti dilime bikaç dua tutuşturur sokağa kedilere süt vermeye giderim. Kuşlara da bikaç ekmek kırıntısı. keşke şunu bunu onu istiyorum demeseydim. artık diyebiliyorum başka şeler istemiyorum. diye. öle kırgınlığımdan falan değil. bilakis çok sevmeyi öğrendim tırtılları, kedileri, öle.  meğersem bir kediyi doyurmakla da ömür geçebilirmiş. çok da mühim değilmiş. nası bişe ki kalbimin sızım sızım bütün çatlaklarından bal akmaya başladı. acı su değil. nasıl da sevdim ben o çatlakları.  nası bişe geldi böle içime. görünmeyen bir el avucunu yüreğimin içine soktu orasından burasından çekiştirdi. arada ağlayabilir miyim? nazlanabilir miyim? çıt bile çıkarmadan  bir evin  bir yolun bir karanlığın içine ağlamadan  dalıp gidenlerden olmak

öğleden sonraki beden-beden derslerini sevmezdim

beni masalların değil gerçeklerin uyuttuğu aleme beden dersinde atamadığım ters takla yüzünden bulandım. beden dersi en kötü dersimdir. ne zaman hoca takla at dese ben yarısında sağıma veya soluma doğru seğirir düşerim. voleybol oynarken bana doğru gelen top son durağını burnumun en üstünde yapar. ellerim bir türlü topa kavuşmaz. bedenim koşarken bana çok ağır geliyor. ama düşünürken bir tırtıl gibi hafifim. zira bedenimle, dilimle, gözümle barışma sözü verdim. kaos kimi zaman beni çok ele geçiriyor. seviyorum düğümlerin arasında kaydırak yapmayı da işte büyük resim buna müsaade etmiyor. kafamın içinde çöl fırtınası varken ben bu fırtınanın içindeki tek bir taşı dilimden çıkarmaya çalışırken bir nevi doğuruyorum. kelimeleri doğurmayı öğrensem neler neler anlatırdım. bedenimden hemen içerde fazla bişeler oluyor. çok karışık. bazı hislerin anlamını dahi bilmiyorum. bu yüzden japonca öğreneyim dedim. evet sırf anlam dünyamı genişletmek ve içimdeki anlam veremediğim o duygunun

sağ gözüm açık uyudum Ürdün beni lzlerken

velhasıl; uyuyamadım. sen beni izlerken ben sağ gözü seğirmiş halde uyuyamadım. çölmüş deniz sandım. karanlık bir avucun içinde gündüzün takipçisi bir zaman dilimiydi zira Gece zaman değildi dostun ta kendisiydi beni izledi ben uyuklarken sağ gözümün tepesine bindi dolandı durdu ruh parçaçıklarımın arasında gece dolandı ruhuma o dolandıkça ben karanlık bir koridorda yüreğimin içine konduruldum hem ben çok ağladım kapkara örtünün önünde ben çok ağladım ciğerimden ağladım taşlar şehrin avuçlarıymış güneş, taşları cayır cayır yakarmış meğersem berzaha kondurulan lisanım tuzla yeksan olunca karanlık toz bulutunda kendi ruh parçama konduruverdim kendimi hüznün efendiliğinde gecelere uyumayı yasaklayan kadim şehir. yaramaz çocuk edasıyla beni dikizleyen gece. ben uyandığımda ilk defa hala geceye uyandım. ben gidiyordum ve ardımsıra geliyordu tebessüm. önüm hep karanlık Jordan - 2017